Günlerdir sanal medya "Bohemian Rhapsody" ile çalkalanıyor. Bir yanda da "Müslüm". Aynı haftalarda gösterime girmeleri ironik aslında. Birbirine taban tabana zıt iki müzik adamı, iki farklı tür ve ikisi de izlenme rekorları kırıp sanal alemi sallıyorlar. "Müslüm"ü izledim, "Bohemian Rhapsody"yi ise izlemeyeceğim. Müslüm Gürses'i dinler miydim? Hayır. Belki farklı bir tarzda söylediği "Paramparça"dan sonra birkaç kez kulak kabartmış olabilirim ama hiçbir zaman dinleme listemde yer almadı, benim ilgimi çeken onun yaşamı oldu. "Bohemian Rhapsody", "Queen" ve "Freddy Mercury"ye gelince; utanayım mı, tövbelerimi mi kaldırayım bilemedim ama Müslüm Gürses kadar bile alakam yok. Lütfen beni linç etmeyiniz, yaşıma mı verirsiniz, müzik zevkime mi ama şu anda fonda çalan "Bohemian Rhapsody"de bende hiçbir hoş duygu yaratmadı. Sanırım bu da ikinci dinleyişim, ilki meraktan, ikincisi de hatırlama bâbından postun konusuyla alaka kurmak adına.
Türk Sanat Müziği'nin hiç eksik olmadığı bir evde büyüdüm. Annemin ve büyük dayımın sesleri çok güzeldi ve her an şarkı söyleyebilen insanlardı. Dayım ayrıca eline geçen her türlü müzik aletinden dinlenebilir nitelikte ses çıkaran bir adamdı ve çok iyi akerdeon çalardı. Babamın da onlardan kalır yeri yoktu, ilkokula başladığım yıl kısa bir süre oturduğumuz, kapısı bahçeye açılan küçük evi hep onun dilinden düşürmediği "Kız sen ne güzelsin, sana gençler tapacaklar/Saklan güzelim kalbime saklan kapacaklar"şarkısıyla hatırlarım. Annem Abdullah Yüce hayranıydı, ben anımsamıyorum ama anlatırdı, henüz bebekken beni ayağında sallar ve "Çıkar yücelerden haber sorarım/Solarken dağların gümüş yaldızı"şarkısını söylermiş ninni niyetine, ben de önce içli içli ağlar, sonra da uyurmuşum. Tanrım ne ince ruhlu, kelebek kanadı yürekli bir yavri imişim, annem de beni seviyor mu eziyet mi ediyor belli değil 😀 Hem ağlarım, hem uyurum hesabı. Hâl böyle olunca benim de bu müziğe meftun olmam gayet normaldi sanırım, ilkokul üçüncü sınıftayken "Bir dâme düşürdü ki beni baht-ı siyahım"şarkısını terennüm edebilmekteydim yani. Bakmayın kıymetimi bilmediler, küçük Müzeyyen olarak lanse edilebilirdim esasen 😀
Ortaokula başladığım zamanlarda Türk Sanat Müziği'nin (sahi bu müzik türü piyasadan kalktı mı artık?) tüm popüler parçalarının yanı sıra klasiklerden de oluşan hayli geniş bir repertuara sahiptim ama neylersin o ara ergenlik geldi. Benim müzik rotam da çarketti. O yılların deyimiyle "Türkçe sözlü hafif müzik" ilgi alanıma girdi, yanısıra da "Hafif Batı Müziği". Ağırıyla hemhâl olmama daha yıllar vardı. Kamuran Akkor, Gönül Turgut, Selçuk Ural, Alpay, Zaliha, Rana-Selçuk Alagöz dinliyor, Erol Büyükburç'un 30 yaşında olmasına inanamıyor (çok yaşlı bulmuştum), Hey dergisi okuyor, İl Radyosu'nda istekler programını kaçırmıyordum. Tom Jones'un "Delilah"sına, Mary Hopkin'in "Those Were The Days"ine olmayan İngilizcemle kulak dolgunluğu sözler uydurup sabahtan akşama söylüyordum-mu acaba? 😀 Beatles grubu içinde adamım Ringo Starr'dı. Tabii Aprodithe's Child ve koca adam Demis Roussos'u da unutmayalım. Sonra ergenlik bitti, ben Modern Folk Üçlüsü'ne, Cem Karaca'ya, Barış Manço'ya döndüm. 80 öncesinin ezici karmaşasında ise müzikten daha önemli öncelikler vardı. Derken evlenip bir küçük taşra şehrine yerleştim. Başkentin karmaşasından sonra elyordamıyla taşra sakinliğine alışmaya çalışıyordum. Tek kanallı siyah-beyaz TV'miz ne gösterirse onu izliyorduk. Teybimiz bile yoktu, sadece mutfak penceresi önünde sesini duyurmaya gönül indiren bir küçük radyo, o kadar. İlk aşkım Türk Sanat Müziği geri gelmişti.
Antalya'ya taşınmak da fazla bir şey değiştirmedi, yeni doğan bir bebek, çok sayıda ders saati, yeni bir şehre alışmak, ev işleri, yazılı kağıtları, olmayan kağıt bezler, geceyarıları kazan kurup bez kaynatmalar, sadece üç ay ana sütü alan ve kolikten dolayı sürekli ağlayan bir çocuk, hergün taze pişirilen sebze çorbaları, mamalar, tezgahta büyüyen bulaşık dağları ve diğer envai çeşit sorumluluk arasında müzik en son sırayı bile alamıyordu ne yazık ki. "Queen"ler, "Bohemian Rapsody"ler falan o arada güme gitmiş, ben en son "Abba"da ve "Modern Talking"de kalmış olsam gerek vatkalı ceketleriyle 😀 Bir de Eurovision tabii ki, milli damat Johnny Logan, Anne Maria David, "Aman petrol, canım petrol", "Operaaa" falan. Ha bir de "Sütü seven kamyon şoförü" vardı değil mi? Bilenler bilir 😀 Üff ne kadar banalmişim 😀
Kısacası ben bebekle, okulla, ev işleriyle uğraşırken o dönem cümle yabancı müzik gruplarını kaçırmışım dostlar, tüm yapabildiğim "Milliyet Sanat Dergisi" alıp dönemin sanatsal ortamından okuyarak da olsa geri kalmamak, kitapçıya gidecek vakit bile bulamadığımdan evdeki kitapları ikinci parti elden geçirmek, marketlerin gazeteliklerinde bulduğum beyaz dizi romanlarını kıraat etmek, bir de yılbaşlarında geceyarısı çıkan Zeki Müren'i dinleyip bastonlu dansöz Nesrin Topkapı'yı seyretmekten ibarettti. O nedenle Freddy Mercury ve Queen hayranlarından tüm kalbimle özür diliyor, ben bayılmasam da "Bohemian Rhapsody"yi sizlerin dinlemesine sunuyorum: