Benim kokinalar bu yıl erken aldığım için şekilde görüldüğü gibi kokinalıktan çıkıp kokonaya dönmek üzere. Bugün çiçekçinin önünden geçerken baktım "Dizi dizi inciyim/Güzellikte birinciyim" dercesine dizilmişler, alayım bari bir demet daha dedim. Önündeki tezgaha nergis sıralamakta olan çiçekçiye "Kokina kaça?" diye seslendim. Benden tarafa bile bakmadan ağzının içinden "150" dedi. Ben "Nee?" deyince, bu sefer lütfedip kafayı bana çevirdi "125 olur" diye indirim yaptı. Madem 125 olur, niye 150 diyorsun. Direkt 125 de ki, 100 olmaz mı diyelim, di mi 😃 Zaten 100'e de almazdım, bendeki kokonaları Mirgos'tan 85'e almıştım. Vaz geçtim, çiçekçinin yanındaki manava girip kokina yerine muşmula aldım. Hiç olmazsa yerim, hem arada sadece renk farkı var, kırmızı olacakmış kahverengi olsun 😂
Esasen kokinasız yılbaşı eksiktir benim için, eskisiyle eksiklik gidererek aşağıya yıllar önce bloga yazdığım bir kokina yazısı eklemek istiyorum, zira okuyunca kendim de sevdim. Nice kokinalı yeni yıllara...
"Ben yılın bu zamanlarında vazoma
bu neşeli, kırmızı topçukları koymazsam eksik hissediyorum kendimi. Bendeki de
böyle bir yeni yıl ruhu. Büyüklerinden umudu keseli çok olduğu için kücük
mutluluklarla avutmaya çalışıyorum yorgun ruhumu. Artık çoğunuzun gözünde
benimle özdeşleşen yazar Füruzan'ın "Gecenin Öteki Yüzü"öyküsünü
okumuştum yıllar önce. Sonra tek kanallı TV döneminde TRT dizisini yapmıştı. Türkiye'ye
yeni dönen Haluk Bilginer ve o zamanlar botokssuz, mahzun yüzüyle Zuhal Olcay
oynamıştı ana rolleri. Zengin ve soylu bir ailenin sınıf farkı ve yoksulluk
yüzünden istemediği bir gençle evlenip dışlanan ve eşinin iş kazasında
ölümünden sonra küçük kızıyla yalnız, parasız ve desteksiz kalan kızını
başarıyla canlandırmıştı Zuhal Olcay. Yüzündeki o hüzünlü anlama çok yakışmıştı
oynadığı rol. Küçük kızıyla sığındığı eski bir apartmanın bir odasında hayatını
sürdürmeye çalışan, içine kapanmış bu gururlu ve görmüş geçirmiş genç kadını
saklandığı kabuktan aynı binanın bir başka odasında yaşayan iki kardeş
çıkaracaktır. Soğuk bir Doğu ilinden İstanbul'a gelip herşeye rağmen güler
yüzle sırtlanmışlardır büyük şehrin onları yoran yükünü. Kardeşlerden kız olanı
çekinerek çalar genç kadının kapısını ve küçük kızıyla birlikte yılbaşı
gecesini geçirmek için mütevazı odalarına davet eder. Önce tereddütle karşılar
bu daveti kadın, sonra gitmeye karar verir. Ve bir demet kokina alır hediye
olarak götürmek için. Gittikleri evin sobayla yayılan sıcaklığı, semaverdeki
çayın fıkırtısı, yağmaya başlayan kar, genç kızın ikram ettiği üzeri
çörekotuyla süslenmiş peynir, radyoda çalmaya başlayan tango ve genç erkekle
yapılan dans genç kadının yıllardır buz tutmuş kalbini yavaş yavaş eritmeye
başlayacaktır.
Tanrım, nasıl güzel bir öyküdür bu ve nasıl bir oya
gibi ince ince dokunmuştur kelimelerle. Belki o yüzdendir kokinaların ruhuma
saldığı mutluluk. Derim ki yeni bir yılı karşılamaya hazırlanırken-hele ki
eskisi berbat gündemiyle bizi perişan etmişken-biraz renk, biraz ışıltı ve
okunacak bir Füruzan öyküsüyle umut yükleyelim bünyeye..."