Şu an o kadar yorgunum ki tarif edemem. Siz siz olun dolap falan düzenlemeye kalkmayın, bırakın dağınık kalsın. Böyle bir yorgunluk görülmemiştir. İki gündür uğraşıyorum ve daha çekmecelere el atmadım, yalnızca kapaklı dolaplar ama şu an ayak tabanlarımdan yukarıya doğru sızım sızım sızlayan bir hareket var.
İki yıldır hem pandemi, hem ameliyat nedeniyle evden doğru dürüst çıkmayınca eşofman ve pijama mütemmim cüzüm oldu. Giysilerimi unuttum. Dolap raflarında en önde ne varsa çekip giyiyor sonra da geri tıkıştırıyordum. Bazen aklıma gelen bir kazağı, tişörtü bulmak için rafları altüst ediyordum ki artık buna bir dur demek zamanı geldi. Yazlık kışlık birbirine karışmış, her şey kırışmış buruşmuş. Cumartesi sabahı gözümü açar açmaz plan yaptım. Bugün elbise dolabı elden geçecek kararı aldım. Tam uygulamaya koyuyordum ki arkadaş aradı, daha şık bir program önerdi. Beachpark'da buluşalım dedi. Ne de olsa anneannemin torunuyum, şimdi gitmesek ayıp olur, gönül koyarlar. Elbise dolabı bekleyebilir sonuçta. Ertesi güne erteleyip soluğu Beachpark'da aldım. Bir yerde yemek, bir yerde tatlı, bir yerde kahve derken akşamı ettik. Hava nefis, her yer yemyeşil, çiçekler açmış, millet kendini denize atmış, güzel bir günü tükettik.
Dönüşte kapalı pazar yerine uğradık. Tenhaydı, sanırım Ramazan nedeniyle. Bir tezgahtan çilek aldık, köylü kadınlardan roka, pancar yaprağı ve kuzukulağı, her pazarın müdavimi enginarcıdan da enginar ve bakla. Kadının biri şevketibostan satıyordu, çeyrek altın fiyatına yakın bir rakam söyleyince "Hayırlı işler" dileyip ayrıldık pazardan.
Dolabın eksik kalan düzenlemeleri haliyle bugüne kaldı. "Yargı" dizisini izleyip Ceylin'e ve anasına yeteri kadar sinir olduktan sonra açtım kapakları. Gözümü karartıp ne varsa ıskartaya çıkardım. Poşetler dolusu ayırdım lakin dolapta yine yer yok, yine yer yok. Bu giysiler genleşiyor mu nedir, onca askı boşalttım, onca kazak, tişört, pantolon ayırdım her şey yine tıklım tıkış. Hayır giyimine kuşamına çok da düşkün biri değilim, ne ara bu kadar biriktirdim onu da bilmiyorum. Kitaplıkta da böyle oluyor, senede iki kere sevmediğim, yazarına kızdığım, bir daha elime almayacağımı düşündüğüm kitapları toparlıyor sevdiğim bir kitapçı-sahafa bağışlıyorum. Lakin kitaplıkta yine yer açılmıyor. Ürüyor mu bu arkadaşlar anlamıyorum ki. Uzun bir müddet giysi almamaya kararlıyım ama kitap konusunda söz veremiyorum 😉
Dolabın kapaklı kısımları bitti, ben de bittim. Çekmecelere de bir el atmak lazım, ona da bir-iki gün dinlendikten sonra niyet edeceğim. Çekmeceleri halledip tadilata gidecek birkaç parçayı da terziye götürürsem keyfim yerine gelecek.
Giysi dolabıyla boğuşmanın dışında kalan zamanlarda kitap okuyorum, Şu anda elimde "Natsume Soseki"nin "Ardından"ı ile, İtalo Calvino'nun "Görünmez Kentler"i var. Bir ondan, bir diğerinden okuyorum. "Ardından"çok övüldü ama neredeyse üçte birini okudum pek tat alamadım, ilerleyen sayfalarda ne olur bilmiyorum. Sanki kuru, renksiz bir anlatımı var, "Görünmez Kentler" ise benim için gecikmiş bir okuma oldu ama belki de zamanı şimdiydi, çok keyif alarak okumaktayım. Bunlardan önce ise çok tatlı bir kitap okudum: "Pinana". Ayşe Başak Kaban'ın bu güzel kitabı için yarın başlıbaşına bir yazı yazmayı düşünüyorum. Şimdi gidip bir servet ödediğim enginarları ve baklaları pişireyim ki bozulmasınlar. Haydi yeni haftanız hayırlı olsun...