Quantcast
Channel: LEYLAK DALI
Viewing all articles
Browse latest Browse all 1481

SIRADIŞI SIRADAN İNSANLAR 1 / 21 NİSAN

$
0
0

Dışarıdan bakıldığında sıradan görünen insanların biraz derinine inildiğinde nasıl sıradışı özellikleri olduğunu çocuk yaşlarımdan beri gözlemledim. Bu kanıya varmamda kendimi bildiğim yıllardan üniversiteye başlayana kadar yaşadığım mahallenin rolü çok büyüktür. Hâlâ da mahalle özelliğini tam anlamıyla yitirmemiş bir semtte geçirdim o yılları, 4 yaşımdan 18 yaşıma kadar oturduğumuz Babil Kulesi benzeri site beni asla unutulmayacak insanlarla tanıştırdı. 

Bir süre anneannemin evinde-ki o da aynı sitenin bir başka blogundaydı-ve yakındaki bir sokakta geçen bir yıldan sonra taşınmıştık C Blok'a. Taşındığımız günü değil ama eve bakmaya gittiğimiz günü iyi hatırlıyorum. İlkokul 2'ye geçtiğim yılın yaz tatiliydi. Nohut oda, bakla sofalı bahçe katı evimizden sonra ondan belki biraz daha geniş, sosyal konut tarzı yapılmış bir sitenin 3. kattaki dairesiydi baktığımız. Evsahibi eşliğinde gezmiştik evi, daha sonra canciğer komşumuz olacak Müyesser Teyze de nezaretçimizdi. Evsahibi evini övmekle bitiremezken Müyesser Teyze çıkan kiracının pisliğinden, kalabalığından, edepsizliklerinden bahsediyordu. Hâlâ hatırlarım, çünkü çok tuhafıma gitmişti, ne derece aslı vardı onu da bilemiyorum tabii, güya o kadar kalabalıklarmış ki tuvalet sırası gelmezmiş, çişlerini bir tasa yapıp balkondan aşağı dökerlermiş. Eğer gerçekse alt katımızda yaşayan ve "7 Bebeliler" olarak isimlendirilen Selver Teyze ve şürekası çok çekmiş olmalılar. 

Müyesser Teyze bunları anlatırken evsahibi hiç aldırmıyor, tavandaki kadidi çıkmış eğriş büğrüş avizeyi, "avizemiz de var" diyerek demirbaş defterine kaydettirmeye uğraşıyordu. Sonunda kiralandı ev, evsahibini de bir daha görmedik, arada sırada Denizli damgalı zarflarla gelen mektuplarda kirayı arttırmamızı veya evle ilgili bir sıkıntıyı çözmemizi isterdi, başka da muhataplığımız yoktu. 

İlk hoşgeldine bitişik dairedeki komşumuz geldi, yaşını başını almış bir karı-koca ya da bana o yıllarda öyle geliyordu. Asım Amca ile Bedriyanım Teyze. Asım Amca Gümrük şefi idi, eşi ise o apartmandaki tüm kadınlar gibi ev hanımı. Sonradan Asım Amca'nın cümbüş çaldığını, işyerinde pek sevilen bir şef olduğunu, komşuların yeni eşya aldığını görünce kendisinin de aşka geldiğini, özel hayatlara çok meraklı ve teklifsiz olduğunu da öğrenecektik ama daha vakit vardı. Şimdilik onlarla yaşayan bekar bir oğulları, şehir dışında evli bir kızları ve boy boy dört kız torunları olduğunu öğrenmiştik. O kızlardan ikisiyle neredeyse yaşdaştık ve yaz tatillerinde ziyarete geldiklerinde birlikte az oyun kurmadık. Sonradan doğan tekne kazıntısı toruna da Bedriyanım Teyze'nin önerisiyle  annemin adı verilecekti. 

Uzun boyu, yapılı gövdesi, kel kafası, tel çerçeveli yuvarlak gözlükleri ile ufacık tefecik karısının yanında daha da bir görkemli görünürdü Asım Amca ya da mahalledeki lakabıyla "Cümbüşçü Amca". Esasen o "Gümrükçü Amca" olarak anılmak isterdi ama o lakap sadece yüzüne karşı kullanılırdı. Henüz daha televizyonların evlere girmediği uzun kış gecelerinde "Bir maniniz yoksa annemler size gelecek" bildirimiyle yapılan komşu gezmelerinde Cümbüşçü Amcamız müzik aletiyle ve sesiyle neşe katardı toplantılara. Üzerine deri gerilmiş parlak bir tencereye benzettiğim o garip müzik aletine dalar gider, üzerindeki "Zeynel Abidin Cümbüş" yazısını okur, Asım Amca'nın cümbüşünün daha önce o isimdeki adamın kullandığı ikinci el bir müzik aleti olduğunu sanırdım. 

Konforun ortadirek evlere tam anlamıyla girmediği zamanlardı. İlk tüplü ocağı bu eve taşındığımız yıl almış, tüpçünün abonelik hediyesi olarak verdiği tombul tüp şeklindeki takvimi mutfak duvarına asmıştık, annem gaz ocağı derdinden kurtulduğu için çok mutluydu, bana göreyse hava hoştu, yemek önüme hazır geliyordu nasılsa. Lakin buzdolabı alındığında çok sevinmiştim. Babam bütçesinin ancak yettiği küçük boy bir Arçelik satın almıştı. Eve geldiği gün anneannem çok duygulanmış, kapağını açıp iç duvarının rengini görünce yüzü gülmüştü: "Pembiş pembiş, pek de güzelmiş". Gelgelelim mutfağımız o kadar dardı ki dolaba yer yoktu, çaresiz yatak odasının girişine yerleştirdik. Çalıştırdık, annemle babam buzdolabı mırıltısıyla daha derin uykular uyudular 😃 Dolabı aldığımızı gören Asım Amca "Başıma iş açtınız, hanım görmesin" demişti de ne dediğini anlamamıştık, haftasına Asım Amcalara da bir buzdolabı geldi, bizimkinden biraz daha toraman. O zaman anladık ki hanım görmüş 😃 İki gün sonra ortak balkonu uzun bacaklarıyla üç adımda aşarak yazboyu açık duran dış kapımızdan Asım Amca içeri daldı. Öyle telaşlıydı ki soran bakışlarımıza aldırmadan yatak odasına yöneldi, girişte duran buzdolabının kapağına elini attı ve şöyle dedi: "İyi buzdolabı kar yaparmış, bizimki yapıyor". Sonra bıyıkaltından gülerek bizim dolabın buzluğunu açtı ve gülüşü yüzünde dondu: "Aaa sizinki de yapıyormuş"😃 Canım Asım Amca, bizimki de yapıyordur ama mutlaka sizin karın kalitesi çok daha yüksektir 😃

Yatak odası buzdolabımız kullanım zorluğundan dolayı bir süre sonra sürekli oturduğumuz salona taşındı, zaten o sitede sonraları buzdolabı sahibi olan herkesin dolabı salona mahkumdu, mutfaklara iki kişi ancak sığıyordu. Salondaki dolabımızın altı soğuk saklama, üstü ise nereye koyacağımız bilmediğimiz ıvır zıvır yeri olarak kullanıldı. Taşınıncaya kadar o dolabın üstünde Amasra gezimizden aldığımız, içinde plastik gülleriyle ahşap bir vazo, babamın nerelerden bulup getirdiği kulakları küpeli zenci bir kadın biblosu, halen resim çerçevesi olarak kullanılan bir masa saati, annemin göz kalemleri ve ruju, babamın gazeteleri, ilaç ve şırınga kutuları, daha bir sürü nesne. Kazara ben de bir şey koyacak olsam annem kıyamet koparırdı, "Hiçbir şeyinin yeri yok, bunun yeri buzdolabının üstü mü?". Haklıydı, ben bir şey koyunca onların zımbırtılarına yer kalmıyordu 😃

Buzdolabı güncelliğini yitirse de apartmanımıza buz, soğuk su ve kıyma dondurma hizmeti vermeye devam ederken babam pazardan plastik bir sürahi aldı. Hiç unutmuyorum, yeşil bir kapağı vardı. Kapağın ibiğe bakan yönünde de minik bir delik. O delik sayesinde bardağa su koyarken kuş gibi öterdi sürahi. Bizimkinin içinde gerçekten bir kuş mu gizliydi bilmem ama sürahiyi görmeyen evde gerçekten kuş var sanabilirdi, öyle bir ötüş. Asım Amca çok imrendi, bir benzerini de o aldı. Lakin onun sürahi bizimki gibi ötmüyordu. Sürahide miydi sorun, kullananda mıydı, yoksa evi mi sevmemişti, imalat hatası mıydı? Asım Amca çareler düşündü ve buldu. Neden tam karşısına ikinci bir delik açılmasın? Uygulamaya koydu. Pazar gününü sürahinin kapağına ikinci deliği hevesle açarak geçirdi. Ama hüsran, kuş temelli susmuştu. Babama şikayete geldi. Babam aylar boyunca bu olayı önüne gelene anlattı: Asım Amca kuşlu sürahi almış, bizimki "dürülü dürülü"ötüyor ya, o istemiş ki kendi sürahisi "dütdürülü dütdürülü"ötsün. İkinci deliği delmiş ama kuş susuvermiş". Asım Amca'nın fizik bilgisi biraz zayıfmış ne çare 😃

Ben ortaokula geçtiğim yıllardı, Asım Amca emekli oldu, cümbüşünü, buzdolabını, ötmeyen sürahisini ve diğer eşyalarını da alıp memleketine göçtü. Bir süre sonra da vefat ettiğini duyduk. Her şeye rağmen güzel komşulardı, mekanları Cennet olsun...

Sözkonusu sitenin teleferikten görüntüsü, baştaki anneannemin bloğu idi, bizimki fotoğrafta görünmüyor. Artık hiçbiri yok, yıkıldı ve yerine sevimsiz koca binalar yapıldı. Bundan böyle ara ara komşuları anlatan yazılar yazacağım ki unutulmasınlar...


Viewing all articles
Browse latest Browse all 1481

Trending Articles


Mide ağrısı için


Alessandra Torre - Karanlık Yalanlar


Şekilli süslü hazır floodlar


Flatcast Güneş ve Ay Flood Şekilleri


Gone Are the Days (2018) (ENG) (1080p)


Yildiz yükseltme


yc82


!!!!!!!!!! Amın !!!!!!!!!


Celp At Nalı (Sahih Tılsım)


SCCM 2012 Client Installation issue