Ağustos pek keyifli gelmedi. O kadar da "Hoş gel" diye yalakalık yapmıştım oysa, ülke sıkıntılarına bireysel sıkıntılar da eklenince güzel bir giriş yapamadık. Instagram kapanınca Facebook'a mum olduk ama o da çekilir şey değil. Eş-dost paylaşımının arasına saçma-sapan reklamlar, çeşitli grupların "bakın falanca artizimiz ve ailesi, hadi bir maşallah deyin-ki çoğunluğu dizilerden alınma kareler-fotoları, abuk sabuk yemek videoları girip bıktırıyor. Neyse geçelim tatsız mevzuları, gecikmeli bir Temmuz dökümü yapalım.
Temmuz güzel bir aydı, bir kere oğlum doğmuştu. Ayrıca kız kardeşle Ankara'yı adımlamalar, güzel apartmanları arşivlemeler, parklar-bahçeler, arkadaşlarla buluşmalar, Umut'la kikirdeşmeler derken geçiverdi gitti:
Kitap okuma ve dinleme açısından da verimli bir ay oldu Temmuz:
-"Çevrimiçi"nden daha önce de bahsetmiştim. Sevgili Ayşe Başak Kaban'ın sosyal medyayı konu alan, birbiriyle bağlantılı öykülerinden oluşan bir kitap. Ben çok severek okudum, okuyanlardan gelen eleştiriler de gayet olumlu. O yüzden derim ki, siz de okuyun...
-"Ev, Kadınlar, Seks". Bu kitabı bitirene kadar cinlerim tepeme çıktı, yaklaşık 120 sayfa boyunca boşanmak isteyen karısına çemkiren Franz'ın ağzına ıslak banyo terliğiyle vurmak istedim. Bu da kitaptaki eril dilin ne denli başarıyla kullanıldığının ispatıdır. Tüm kitapta yer alan monolog okumayı zorlaştırsa da konu itibarıyla çok gerçekçi buldum...
-Maggie O'Farrell'den daha önce "Hamnet"i okumuş ve çok beğenmiştim. "Evlilik Portresi"ni de en az onun kadar, hatta daha çok sevdim. Kitabın konusu Ferrara Düşesi Lucrezia di Cosimo de' Este'den esinlenmiş hüzünlü bir öykü. okuyun derim...
-"Kanada" bazı bölümleri biraz fazla uzatılmakla birlikte bu ay okuduğum en iyi kitaplardan biriydi. Amerika'da küçük bir kasabada sıradan bir yaşam sürerken anne-babalarının yaptığı aptalca banka soygunu yüzünden hayatları değişen 15 yaşındaki ikizlerin, daha doğrusu ağırlıklı olarak, Kanada'ya gitmek zorunda kalan erkek olanının öyküsü ustaca anlatılmış. Bu ay genellikle hacimli kitaplar okudum, Kanada'da onlardan biriydi.
-Ruhumun kadını Isabel Allende, "Ruhumun Kadınları" adıyla kurgu dışı bir kitap yazmış bu sefer ve çok da iyi etmiş. Feminist bir söylemle hayatında iz bırakan kadınları, daha doğrusu ezilen, ikinci sınıf kabul edilen, bunun yanında mücadeleci, yılmayan tüm kadınları konu etmiş. Kitabında da söz ettiği gibi ilerleyen yaşına rağmen enerjisini koruyan, hayatı yılmadan göğüsleyen bu muhteşem kadın için dileğim daha pek çok kitaba imza atması...
-Her ne kadar öyle umarak başladıysak da "Lincoln Otoban"ını tam anlamıyla kat edemedik. Araya bir sürü olay girdi. Güzel ve heyecanlı başlamıştı ama sona doğru nedense çocuk kitabı okuyormuşum duygusu hakim oldu bir ara. Yine de final hayal kırıklığına uğratmadı. "Moskova'da Bir Beyefendi" güzelliğinde olmasa da okunur...
-"Arafta Düet" Sehalattin Demirtaş ve Yiğit Bener tarafından birbirlerini hiç görmeden yazılmış bir kitap. Emekli bir 12 Eylül komutanı ile o yılların devrimci öğrencisi, şimdinin avukatını bir araya getiren bir iç hesaplaşma kitabı olmuş. Hangi karakteri kimin yazdığı ise meçhul...
-Bu ay okuduğum, aklımda tek satırı bile kalmayan en tatsız kitap olarak niteleyebilirim "MargaretTeyzemin Aynası"nı. Ben okudum, siz okumayın :)
-Ve harika bir gezi kitabı, bir gezi kitabından çok daha fazlası hatta Kadir Işık'ın "Yolda Olmak"ı. Tiflis'ten başlayıp İran'ın çeşitli şehirlerine, oradan Irak'a geçen yazar şehirleri bir turist gibi değil de sosyolojik yönlerini öne alarak gezmiş. Ben çok beğenerek okudum.
-Ayın son kitabı ise Yonca Tokbaş'ın koşma macerasını anlattığı oldukça keyifli bir bir kitap: "Koşmakve Kendini Bulma Sanatı". Dubai'de kararsızca başlayan koşma macerası onu uluslararası maratonlara, en zor parkurlara kadar taşımış. Bu kitap azmin öyküsü, gerçekten istenir ve çalışılırsa nerelere varılabileceğinin hikayesi. Bir gün içinde okuduğum bu akıcı kitabı bitirdiğimde yazar ile Ultra parkuru koşmuş kadar nefes nefeseydim.
Kendini bulmanın binbir yolu var, yazar onu en mutlu edeni seçmiş: KoşmakOkuyun bu kitabı, koşmaktan hoşlansanız da hoşlanmasanız da Yonca Tokbaş'ın anlatımını, başarı öyküsünü seveceksiniz. Kimbilir belki içinizde uyuyan, haberinizin bile olmadığı koşmak isteği birden uyanıverir 😊
Gelelim dinlediklerime:
-Bugüne kadar ihmal ettiğim için kendimi kınadığım Kemal Tahir'in okumadığım ve okuyup üzerinden çok zaman geçtiği için unuttuğum ya da bugünkü aklımla okumak istediğim kitaplarını Storytel sayesinde keyifle dinliyorum. Hem de seslendirmeyi "Karılar Koğuşu"ndaki gibi Murat Eken yaptı ise. Bu ay dinlediğim iki Kemal Tahir kitabı da beni çok mutlu etti. TRT için dizi olarak çekilip sonra yok edilen "Yorgun Savaşçı"yı da çok keyifle dinledim.
-Yine sevdiğim eski bir yazardan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu'ndan çok yıllar önce okuduğum iki kitabı tekrar dinledim: "Yaban" ve "Kiralık Konak". Şahaneydi dememe gerek var mı?
-"Çarşamba Çikolataları" ile "Çocukluğum ve Çocuğum" adını ilk kez duyduğum bir yazarın kitapları oldu. Aslı Kocaeli'nin özellikle "Çarşamba Çikolataları"nı severek dinledim.
-Volkan Sönmez'in önce "Fırsatçı"sını dinledim, buraya eklemeyi unutmuşum. Eğlenceli bir kitap olunca ikinci kitabını da dinledim: "Tek Başına". Gelgelelim ikinci kitap birincinin konu olarak neredeyse aynısı olunca yazarı bir daha listeme almamaya karar verdim.
Filmlere gelince:
Temmuz ayında eskilere daldım biraz, "Samanyolu" malum, beni çocukluğumda izlediğim sinemalara götürdü."Hiroshima Mon Amour" ise uzun zamandır izlemek istediğim bir film olarak etkiledi beni.
"Hayat"ı sinemada izledik kız kardeşle, epeydir meraktaydım. Bazı eksiklikleri olmasına rağmen sevdim.
"In Hıs Fortress ya da "Onun Kalesinde" bir belgesel. 2 yıl önce kaybettiğimiz Latif Demirci'nin kızı Yasemin Demirci'nin babasını anlattığı 20 dakikalık bir kısa film.
"Ara" beni çok sıkan anlamsız bir filmdi, "Aynı ipte Asılı" ise ondan daha beterdi.
Bu ay herhangi bir etkinliğe katılmadığım gibi dizi izleme fırsatım da olmadı.
Ve son olarak kahvelerimizi gelsin, ferahlayalım: