4 aylığına sıcaklardan kaçmak için gittiğimiz Ankara'da neredeyse 8 ay kalıverdik bu kez. Mücbir sebepler vardı, ayrıca kız kardeşle, çocuklarla olmak güzeldi. Gezdik, tozduk, hoş zamanlar yaşadık, güzel buluşmalar yaptık ama insan evini özlüyor dostlar. Kaldı ki bulunduğumuz ev ilk gençliğimin geçtiği, bağımın hiç kopmadığı aile evimiz, uzun zamandır da bizden başka yaşayan yok. Buna rağmen sık sık "Home sweet home" diyerek Antalya özlemimi dile getirdiğimi belirteyim.
Burada uzun kalmamıza sebep olan işleri tamamlayınca dönüş vaktidir dedik, biraz daha kalsaydım evi unutacaktım zaten 😊 Yola çıkma niyetiyle üç gün boyunca 8 aydır dip köşe yayıldığım evde toparlanma faaliyetine girişmiştim. Gel gör ki belim su koyuverdi. Tüm hazırlıkları keskin bir bel ağrısı eşliğinde kıvranarak yaptım. Halen de geçmiş değil. Dün sabah 6'da yola düştüğümüzde hava zifiri karanlıktı. Sivrihisar-Bayat arasındaki bitmez tükenmez asfaltın yarısında ancak aydınlandı.
Uzun zamandır Ankara-Antalya arasını hep yaz günleri kat ettiğimizden bize masmavi, hatta çok sıcak günlerde beyaza yakın bir gökyüzü eşlik ederdi. Lakin bu sefer görkemli bir bulut şöleni yaşadık. Ufuk açık olunca insanın içini bir sonsuzluk duygusu sarıyor, evrende bir nokta olduğunu hissediyorsun.
Sandıklı dolayları böyleydi, korku filmi gibi adeta. Yağmur yoktu ama gri bulutlar tepemizde asılıp kalmış, renkler adeta silinmişti.
Sandıklı'yı geride bırakırken gökyüzü mavileşmiş, yol kenarındaki makine parkı da ortama renk katmıştı.
Bahar ve yaz aylarında yol kenarlarını yeşile boğan kavaklar yapraklarını salınca ot süpürgelere dönmüşler. Kendimi "Ah kavaklar kavaklar/Bedenim üşür, belim sızlar" diye mırıldanırken yakaladım. Metin Altıok'un affına sığınırım, onca saat oturunca belim bir kat daha fazla ağrıyordu haliyle.
Sandıklı'dan sonra başlayıp Keçiborlu'ya kadar devam eden rüzgar türbinleri dağlara çiçek açtırmış gibi görünse de yakından pek korkutucular.
Yol hep böyle bulut oyunlarıyla bir açık, bir kapalı sürdü gitti Burdur'a kadar. Burdur girişinde bizi "Teke Zortlatması" oynayan keçi heykeli karşıladı, lakin göl kuruyup öyle uzaklara kaçmıştı ki ancak mavi bir çizgi halinde görebildik.
Ve sonunda Akdeniz iklimine kavuştuk.
Evde bizi iki sürpriz bekliyordu, açılmamakta direnen durduk yerde arıza yapmış masaüstü bilgisayarı ve balkondaki sandalyeye yumurtlayıp bir de yavru çıkarmış Kumru Hanım 😊
Gübrenin kusuruna bakmayın, ben yapmadım sonuçta. Yavrunun adı "Süpirik" oldu, umarım ne kendi, ne biz bitleniriz, yaşamadığımız durum değil ve sağ salim uçururuz. Bilgisayara gelince, çok şey denedik ama açılmadı. Laptopa mecbur oldum. F klavyeyle 10 parmak yazan bir dinozor olduğum için Q klavye çok zorluyor. Şu yazıyı yazana kadar samanlıkta iğne arar gibi klavyede harf aradım. Hoş o da olmasa ne yapardım bilmem.
Belimi ağrıta ağrıta ev topluyorum, henüz evden çıkamadım. Beli ve evi halledersem ilk iş en sevdiğim cafeye gidip denize karşı kahve içeceğim. Şimdilik kalın sağlıcakla, hoş geldim ben 😊