Haftanın son gününü neredeyse 10 yıldır uğramadığım bir mekanda geçirdik, Dikmen Vadisi'nde. Esasen bu kadar inişli yokuşlu bir yere gitmek için daha serin havaları tercih etmemiz gerekirmiş ama yapmış bulunduk bir kere. Güneş tepemize kızgın oklar gönderirken sayısız merdivenden inip, kıvrımlı yokuşlardan geçerek ulaştık vadiye, onca sıcak ve yorgunluktan sonra söğütleri görünce "Oh!" dedik. Salkım söğüt en sevdiğim ağaçtır.
Eskiyen ağaçları kırpıp kuş yuvası yaparız icabında, Nasreddin Hoca torunlarıyız
"Bin diken bir gül için sulanır"
Fuzulî
Kâh gölgede, kâh güneşte yürüdük de yürüdük. Üstteki köprü vadinin iki yakasındaki siteleri birbirine bağlıyor
Avcılık ve toplayıcılık dönemini hala aşamadığım için her doğa yürüyüşünden birtakım ganimetlerle dönmem normaldir sanırım 😀
Açıkçası dönüş gidişten daha zor oldu. Güneşin okları daha da ısınmış, vadideki yürüyüşün yorgunluğundan dolayı bu defa çıkılan merdiven ve yokuşlar iyice zorlamıştı, eve kendimizi dar attık. Biraz kestirip kalkarım niyetiyle akşam 9'da girdiğim yataktan sabah 9'da zor çıktım, öyle yorulmuşum.
Gözüm seğirip duruyor iki gündür, sol gözüm. Annem göz seğirmesine pek takardı, "Sağ gözüm sağlığa, sol gözüm varlığa" diye tekerleme söyler, hele de sağ gözü seğiriyorsa biraz evham yapardı. Benimki sol göz olunca, "yaşasın para gelecek" dedim annemden hareketle, bankanın internet şubesini açtım telefonda, maaş farkları yatmış mı diye. Telefon gülmeyi becerebilse kahkaha atardı herhalde, yoktu tabii ki bir şey. Göz seğirmeye devam ediyor, hayırlısı...
Akşama yemek yok, bamya ayıklamam lazım, bir film açayım da işime bakayım. Eskiden bamyayı kalemtraşla açar gibi helezoni bir şekilde ayıklardım. Sonra biri akıl verdi, "Kes at tepesini yahu, değişen bir şey olmuyor" dedi. Olmuyor gerçekten, üstelik ayıklama işi hop diye bitiyor. Mubi'ye "Karnaval" diye bir film gelmiş, tam bamya ayıklamalık. Haydi bana müsaade...