Sabahları adet haline geldi egzersiz esnasında öykü dinlemek. Bugünün öyküsü Reha Maden'in yazdığı, Hakkı Ergök'ün seslendirdiği "Cemile" idi ama asıl dünkü öyküye bayıldım. Şahane bir seslendirme ve çok tatlı bir konusu vardı: "Küçük Bir Diploma Töreni". Spotify bana en çok dinlediğim müzik olarak Göksel Baktagir'in albümünü gösterdi ama yalan söylüyooor 😀 Tamam şahane kanun parçalarına bayılırım ama hiç mi başkasını dinlemedik yahu, ayıptır ayıp 😋
Kaç gündür memleketin her yeri gibi yağmur kıyamet götürdü buraları da, çok şiddetli bir fırtına olmadı ama epey estirdi. O yüzden dışarı çıkma hayallerimi ertelemek zorunda kaldım. O kapalı, nemli, esintili günlerde "Yargı" dizisinin son bölümünü, "The Kominsky Method'un 3. sezonunu, "Beni Çok Sev" filmini ve üstüne cila niyetine abuk subuk bir Christmas yapımını izledim: "Benim Güzel Noel Şatom". "İnanasım gelmeyor" dedim ama başrolda Brooke Shields vardı. Yahu o kadın elini eteğini çekmemiş mi idi bu alemden, ben mi takip etmiyorum, bu durumda ikinci şık doğru sanırsam. Brukcuğumda cami yıkılmıştı ama mihrap yerindeydi Allah için, vücut hala genç kız, lakin suratındaki o eski büyülü havanın yerini sevimsiz, itici bir çehre almıştı. Çirkin diyemem, çarpılırım ama bir şey vardı yani, çözemedim, aşırı estetiksel dokunuşlardan olabilir belki. Bir de sarı herif bulmuşlar Bruk'un karşısına Dük diye, ay valla o da pek sevimsizdi. Filmdeki en güzel şey pek bi kocaman şatoydu ve amanin nasıl da pırıl Noel süsleriyle donatılmıştı. Şöminenin karşısına yayılıp kitabım elimde bir ay rezervasyon yaptırasım geldi.
Dün hava açtı aslında ama rüzgar devam ediyordu, nazik bedenim incinmesin diye caydım sokağa çıkmaktan, nohut üstünde prensesim zira ben, marulun dikeni elime batar mazallah 😂 oturup Nazım Hikmet'in oğlu Mehmet'in anlatıldığı, Sibel Oral'ın kaleme aldığı "İşitiyor musun Memet?"i okudum. Sinirlendim bir miktar, mum dibine ışık vermiyor işte. Kitap okumanın dışında tembellik ettim, yemek bile yapmadım, zira kolumun ağrısı hala geçmedi, Cuma kontrole gideceğim. Pide siparişi verip karbonhidrata gömdük kendimizi.
Bugün baktım hava güneşli, rüzgar da durmuş, artık bir yürüyüşü hakettik dedim. Bizim mutfak balkonuna kışın zemherisinde çıksan hava güzelmiş intibaını alırsın, oraya güvenemeyip salon balkonunu denedim ve bir ceket eşliğinde vurdum kendimi yollara. Öyle tuhaf bir hava vardı ki güneşte pişerken bir ağaç gölgesine geçiverdin mi üşüyorsun. Eve yakın parka attık önce kendimizi, sonra da falezler üstünde sahil boyu park bitimine kadar yürüdük. Epeydir çıkmadığım için hamlamış vücut, yorulmadım desem yalan olur. Dönüşte müzeye uğradık bahçesinde oturmak için ama öyle bir kalabalık vardı ki girmekten cayıp eve çevirdik yönümüzü. Niyetim kokina almaktı ama kokinalar şimdiden sararıp boynunu bükmüş, caydım. Nasılsa yenileri gelir, daha erken. Şimdi sizi de yürüyüşüme dahil etmek istiyorum, yorulduğunuzda haber verin lütfen 😊
Falezlerden şehre bakış
Parkın delice zeytinleri
Parkın kuytu köşeleri var, ağaç minesi çalılarının arasından, delice zeytinlerin arasından geçip merdivenlerle inilen, denize daha yakın. Çok seviyorum o kuytuları.
Sonra böyle bir manzara seriliyor gözlerinizin önüne