Antalya'ya adım attığımız gündenberi toz ve gürültü içinde yaşıyoruz. Karşımızdaki adada yer alan üç bina yerle bir edildi, şimdi de yeni yapılacak kazulet için temel kazımı faaliyetleri devam ediyor. O markasından hareketle "Hıltı" denen alet günlerdir sadece toprağı değil beynimizi de oyuyor. Tek sakin günümüz pazar, balkon ancak o gün tam teşekkülle bize ait oluyor. Bir de bir saatlik öğlen arası. Malum Antalya için zeytin vakti geldi geliyor. Bahçesinde 4 adet zeytin ağacı olan bir aile olarak bir yıldır zeytinsiz yaşadık, daha doğrusu satın alınmış zeytinlerle idare ettik. Pandemi her şey gibi bahçeyi de vurdu. Yüz ağaçlık bahçeden bir kilo badem toplayabildik, zeytinler ise tesbih tanesi boyutunu aşamadı. Bu yıl durum nicedir, habersiziz. Bademleri dolu vurmuş, onlardan hayır yok ama zeytinler ne durumda meçhul. Benim diz sorunları yüzünden Ankara dönüşü uğrayamadık, bu ayın sonunda belki bir ziyaret yapılır eşim tarafından. Hal böyle olunca sanal marketten sipariş verirken zeytinleri görünce istedim, böyle kalamataya yakın boyutta yeşil zeytinler geldi. Evlenip Denizli'ye yerleştiğimizden bu yana zeytinimizi kendimiz yapıyoruz. Aslında öncesi çok komikti. Ekim sonuydu Denizli'ye gidişimiz, tam zeytin zamanı yani. O güne kadar bozkırda büyümüş biri olarak zeytini ancak yenebilecek durumda görmüştüm. Denizli Hal'ine girip de koca koca yeşil zeytinleri görünce "Aaa" demiştim, "bu mevsimde yeşil erik olur mu?". Görgüsüz Angaralı 😀 Sonrasında başladık zeytin kurmaya. Bizim evde dilme zeytin yapma görevi kocaya ait, ben siyah zeytin ve kırmaları hallediyorum, onlar az oluyor. Dün marketten gelen zeytinleri kırmak için "Hıltı" kardeşimizin öğlen tatiline çıkmasını bekledim. Sonra balkona yerleşip başladım tak tak kırmaya. Dizler nedeniyle yere oturamadığım için masanın üstüne gazete serdim, üstüne bir taş blok yerleştirip öyle yaptım görevimi. Gazetede Abraham Lincoln'ün fotoğrafı vardı, onunla bakışarak hallettim iki kilo zeytini 😃 Yıllar önce dayım nakliyesini yaptığı bir zeytin firmasından bize 20 kiloluk bir yeşil zeytin tenekesi getirmişti. Bodrum tipi kırma bir zeytindi ve hayatımda yediğim en lezzetli zeytindi. Yazdı, Ankara'daydım, kahvaltıdaydık ve koca bir çanak zeytin masanın ortasında duruyordu, alt kattaki komşu geldi, sofraya buyur ettik. Kahvaltı istemedi ama bir sigara yakıp bir bardak çay aldı, bizi izlemeye başladı, biz bu arada bir çanağı tüketip ikincisini doldurmuştuk. Diyorum ya zeytin müthiş lezzetli ve leblebi yer gibi yiyorduk, kadın dayanamadı: "Siz hep böyle çok mu zeytin yersiniz?" dedi 😃 Bugün kırdığım zeytinlerin tipi de o zeytinlere benziyor ve umudum aynı lezzeti elde edebilmek, ya kısmet...
Çocukları yolcu ettik 2 gün önce, ev ıssızlaştı. Ankara'dan döndüğümüzden beri hareket halindeydik. Minnoşun peşinden koşturmak, çocuklarla gezip tozmak, evin içinde sürekli bir koşuşturma derken benim dizler biraz hallendi, egzersizler falan aksadı ama değerdi doğrusu. Sayelerinde özlediğim mekanlara gidip biraz nefes aldım. Antalya bu mevsimde şahane, sıcaklık dayanılır düzeyde, geceleri rahat yatılıyor, deniz muhteşem, her yer hâlâ yemyeşil. Sonbahara biraz daha vakit var kısacası. Şu fotoğraflara bakınca anlayacaksınız ortamı: