Sonunda...
Artık benim evin vazoları da leylak yüzü gördü. Henüz tam açamamış olsalar da tomurcuğunu veren Allah çiçeğini de verir elbet :) Dün bahçeden gelen eşim koca bir poşet dolusu leylak getirdi, bendeki sevinci tahmin edersiniz. Öyle ki bu sabah ne deli gibi indiren yağmuru, ne ardından gelen doluyu, ne kapkaranlık gökyüzünü, ne şimşekleri gördü gözüm, ne güm güm gürleyen gökgürültüsünü duydu kulağım. O vazodan o vazoya hopladım ben...
Her odada leylak dolu bir vazo, bardak, sürahi. Tadını çıkarıyorum, bir daha zor elime geçer çünkü.
Ve leylağın rengini isim olarak alan ama ona yakışmayacak kadar hüzünlü olan bir kitap okuyorum: Eren Aysan'ın babası Behçet Aysan için hazırladığı "Bir Eflatun Ölüm"ü.
"Giderken kazağını unutma sakın
Ölüler de üşür, ölüler de
Son konuşmamız bu
Güz geldi, düştü yaprak..."
"kozalak yaktım ben de
sessizlikte-
ömrümün kozalaklarını
küllere sıvanmış
baştan başa dolaşıp
ağrıyan ormanı.
yağmur dindi sevgilim bak dinle
her şey dindi, acıysa dinmemiş halde."